Bireysel

Nöron Psikiyatri-Bireysel Terapi

A.1 Anksiyete Bozukluğu

Panik Bozukluk: Panik atağı, aniden gelen, dakikalar içinde doruğa ulaşan, o esnada bazı fiziksel semptomlar eşliğinde yaşanan yoğun korku ve içsel sıkıntı nöbetleridir. Bu nöbetlere eşlik edebilen fiziksel semptomlar göğüs ağrısı ya da göğüste sıkışma, çarpıntı, terleme, nefes darlığı ve buna bağlı olarak derin nefes alma ihtiyacı, baş dönmesi, titreme, karın ağrısı, bulantı, uyuşma, bayılacak olma hissidir. Nöbet esnasında çıldırma, kötü bir şey olacak ( kalp krizi, felç geçirme vb.) ve/veya ölüm korkusu fiziksel semptomlara eşlik eder.

Ataklar arasında bu atakların tekrarlanacağına dair inançla ilişkili olarak sürekli bir kaygı duyma görülebilir. Huzursuz, gergin, endişeli halde kişi sıradaki atağı beklemeye başlar. Buna bağlı olarak da kişi beklenti anksiyetesi geliştirebilir. Kişiler ataklara neden olabileceğini düşündükleri yiyecek,  etkinlik, davranış, mekanlardan, nesnelerden uzak durma eğilimi göstermeye başlarlar. Kişilerin atağa sebep olduklarını düşündükleri yerlerden uzak durdukları,yalnız kalamama, kaçınma durumuna agorafobi denir.

Panik bozukluğu çok sık karşılaşılan bir rahatsızlıktır. Genellikle ilk kez 20-35 yaşları arasında başladığı düşünülmekte,  tedavisi ilaç tedavisi, bilişsel-davranışçı terapi ve EMDR ile mümkündür.

A.2 Yaygın Anksiyete Bozukluğu

Kaygı, normal, kişilerin hayatında olması gereken, hayatta kalmayı sağlayan bir duygudur. Karşılaştığımız durum ya da olaylar karşısında hissedilen kaygı karar alma mekanizmasını harekete geçirerek o durum ya da olay ile baş edebilmemiz için uygun stratejiler üretip tepki vermemizi ve sürekliliğimizi sağlayamaya, o durumdan kurtulmamızı sağlar.

Yaygın anksiyete bozukluğu, kişide sürekli ve mevcut durum ile uygun olmayan da etkinliklerle sürekli kaygılanma halidir. Kaygının seviyesi günlük hayatta ihtiyacımız olandan fazla, durdurulamayan ve etkinliklerimizi yapmaktan alıkoyar düzeydedir. Kişi kaygısının mevcut durudan yüksek olduğunu bilmesine rağmen durduramamakta, engelleyememekte, sakinleşememektedir.

Yorgunluk, dikkat bozukluğu ve konsantrasyon güçlüğü, irkilme, uykuya dalamama ve gece sık sık uyanma diğer önemli belirtilerdir. Çoğunlukla sanki fiziksel bir hastalık varmışçasına kendini gösteren bazı bedensel belirtiler de yaygın anksiyete bozukluğuna eşlik eder. Bunlar; nedensiz yorgunluk, başağrısı ve kas ağrıları, yutma güçlüğü, titreme ve seyirmeler, terleme, tahammülsüzlük, bulantı, sersemlik hissi, sıcak basması gibi fiziksel yakınmalardır.

A.3 Obsesif Kompulsif Bozukluk

Bireyde sıkıntı yaratan, gündelik işlerini kısıtlayan, ısrarcı ve yineleyici düşüncelere sahip olunan, buna bağlı olarak bazı davranışları sürekli tekrarlandığı ve bunları yapmaya kendisini zorunlu hissedip, müdahale edemediği, durduramadığı bir kaygı bozukluğudur  (O’Connor, Aardema & Pelissier, 2005; Davidson, Neale, 2011).

Obsesif kompulsif bozukluk, obsesyonlar ve/veya kompulsiyonlar ile karakterize bir ruhsal bozukluktur. Obsesyon ve kompulsiyon kavramlarının ayırıcı özellikleri mevcuttur ve farklı tanımlanırlar. Obsesyon, kişinin bilinç alanında istemsiz bir şekilde beliren, sıkıntı yaratan, kendisini yineleyen, saplantılı, ısrarcı düşünce, imaj ya da dürtülerdir. Kişi bu düşüncelerin yanlış ya da mantık dışı olduğunu bildiği halde, bu düşünceyi zihninden atamaz ya da düşünmeyi durduramaz. Kompulsiyon ise, obsesyona engel olmak için gerçekleştirilen, niyetli ve amaçlı, zihinsel veya motor eylemlerdir (Bayraktar, 1997; O’Connor, Aardema & Pelissier, 2005; Bayar ve Yavuz, 2008).

Obsesyonlar zihni sürekli meşgul eden, rahatsız edici, tekrarlayan, ısrarcı düşünce ya da düşlemlerdir. İstemli çaba ile etkisizleştirilemezler. Obsesyonlar genellikle hastalar tarafından “evham, vesvese, takıntı, saplantı” olarak ifade edilmektedir. Belirli bir amaca yönelik yapıldığı izlenimini veren yineleyici davranışlar kompulsif olarak adlandırılır ve “zorlantı” olarak ifade edilmektedir. Obsesif kompulsif bozuklukta sadece obsesyonlar ya da sadece kompulsiyonlar var olabildiği gibi ikisinin bir arada da görülebildiği gözlenmiştir (Bayraktar, 1997; Çelik, Kumcağız, Yılmaz, 2012).

A.4 Depresyon

Günlük hayatımızda kendimizi mutlu, neşeli, olumlu hissettiğimiz gibi mutsuz, çökkün, hayal kırıklığı, üzüntü, moral bozukluğu, keder gibi duygular da hissedebiliriz. Olumlu duygular gibi depresif duygular da hayatın bir parçasıdır. Her çökkün hal depresyon olarak değerlendirilmemelidir. Bu noktada ayırıcı noktalar önemlidir.

Depresyon, en az süre gelen iki hafta boyunca kişinin şikayetlerinin devam ettiği, gündelik hayatını, mesleki ve sosyal hayatını olumsuz etkilediği, işlevselliğinin bozulduğu, işlerini sürdürmekte zorlandığı, ilgisinin azaldığı, zevk kaybı yaşanan klinik bir bozukluktur.

  • Uyku bozuklukları (Uykuya geç dalma, uykunun bölünmesi, aşırı uyku hali)
  • İştah değişiklikleri (İştahta azalış, artış, kilo kaybı ya da alımı)
  • Hareketlerde yavaşlama, güçsüz, yorgun, halsiz hissetme
  • Değersizlik, yetersizlik, suçluluk hisleri
  • Belirgin huzursuzluk hissi
  • Dikkati sürdürmekte, odaklanmakta güçlük, unutkanlık
  • İntihar düşünceleri
  • Sorumlulukları yerine getirmekte güçlük
  • Öz bakımda azalma belirtilerinden beşi ya da daha fazlasının birlikteliği gözlemlenebilir.

Depresyon, günümüzde en sık görülen psikiyatrik hastalıklardan biridir. Depresyona farklı psikiyatrik hastalıklar da eşlik edebilir. Bunların arasında en sık görülenler anksiyete bozuklukları, obsesif kompulsif bozukluk, yeme bozuklukları, şizofreni, bağımlılıklardır.

A.5 Alkol, Madde, Kumar, Cep Telefonu ve Bilgisayar, Oyun Bağımlılığı

Bağımlılık, istenmeyen sonuçlara yol açmasına, sağlığı olumsuz etkilemesine rağmen kişinin belirli bir maddenin kullanımına devam edilmesi durumudur. Kişi, kullanmaya başladıktan sonra kendisini durduramaz. Her yeni deneyimde beynimizde kilitli halde bulunan bir kapıyı açmış oluruz. Tanışma gerçekleştikten sonra o maddeden uzak durmak için fazladan çabaya gereksinim duyulur. Madde kullanan herkes bağımlı olma riski taşımaktadır. Bu bağlamda  “Bir kereden bir şey olmaz” inancı doğru değildir. Bağımlılığı etkileyen birçok faktör vardır; genetik yatkınlık, kişinin ruhsal durumu, aile yapısı,  çevresel faktörler, ulaşabilirlik, toplumsal ve kültürel özellikler vs. Özellikle madde bağımlılığına psikoz, depresyon, anksiyete, yeme, uyku ve dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluklarının eşlik ettiği sıkça görülmektedir. Bağımlılıkların tedavisinde farkındalık yaratmak, uyum bozan davranış yerine uyumlu davranışı koymak, bağımlılık maddesinin ona ne anlam ifade ettiğini tespit ederek o eksikliği gidermek bilişsel terapiler, bilişsel davranışçı terapiler,EMDR yöntemleri ile mümkündür.

A.6 Şizofreni ve Diğer Psikotik Bozukluklar

Psikotik hastalıklar, kişinin gerçeklik algısı ve gerçekliği değerlendirme algısında bozulmanın yaşandığı bir beyin hastalığıdır.

Şizofreni, kişinin duygulanım, algılama, düşünce ve davranışlarını olumsuz yönde etkileyen; gerçeklik algısında bozulma, kişide gerçek dünya ile kendi bozulmuş dünyasını aynı anda yaşama çabasının yol açtığı olumsuzluklar, düşünce biçiminde değişiklik yaşanan, buna bağlı olarak yaratılan korkular, bozuk düşünce ve davranışların ortaya çıkarak kişinin hayatını ve ciddi anlamda etkileyen bir ruhsal bozukluktur.

A.7 Bipolar Bozukluk

Geçmişte manik depresif bozukluk adı ile bilinen bipolar bozukluk, İki uçlu duygudurum bozukluğudur. Mani ve depresyon dönemleri ile karakterize olan, döngü şeklinde ilerleyen  bir hastalıktır.

Mani,  artmış  enerji, yaratıcılık ve sosyal rahatlık, cesaret, buna bağlı olarak riskli davranışlarda bulunma, uyku ihtiyacında azalma, abartılmış özgüven duygusu ile kendisini gösterebilen dönemdir. Mani döneminde kişi daha konuşkan, girişkendir. Temeli ya da kaynağı olmayan işlere girişebilirler. Bunun sebepleri hissedilen fazla enerji ve cesaret ile birlikte azalmış muhakeme yeteneği ve dikkat dağınıklığıdır. Kişiler bu dönemde hissedilen yaratıcılık, enerji ile üreticiliklerinin arttığını düşünerek tedaviyi reddedebilirler. Ancak süreç ilerledikçe, hastalığın da ilerlemesi ile günlerce süren uykusuzluk ve sürekli uyarılmışlık hali ile kişide agresif, sinirli, öfkeli hal, zarar verme davranışları, mutsuzluk, huzursuzluk yaşanır. Kişi riskli, umursamaz, kendi kişiliğinden farklı davranışlarda bulunabilir; aşırı para harcama, yeni iş ortaklıkları, alkol ve madde kullanımı vb.

Hipomani, maniye benzer, ancak semptomların daha hafif görüldüğü, tam olarak maniye ulaşılmayan dönemdir. Ancak çoğunlukla sabit kalmaz, mani ya da depresyona çevirebilir.

Depresyon, gün içinde hissettiğimiz üzüntüden farklı olarak, uzun süreli huzursuzluk, üzüntü, umutsuzluk, mutsuzluk, öfke ve sinir hali, isteksizlik, çaresizlik, intihar düşüncelerinin görülebildiği çökkün ruh hali içinde olunan dönemdir.

Hızlı döngülü bipolar bozukluğun en büyük risk unsuru intihardır.

Tedavide yalnızca ilaç kullanılmamakta, psikoterapiler büyük öneme sahiptirler. Kişi bipolar bozukluk ile nasıl başa çıkacağını, dönemleri fark edebilmeyi, dönemleri tetikleyen stres faktörlerini fark ederek bunlarla başa çıkabilmeyi öğrenirler.